Helal Yaşam Rehberi

RADYO GIMDES

AVRUPAYI TAKLİT ETMEKLE NELERİMİZİ KAYBETTİK.

Dr.Hüseyin Kâmi BÜYÜKÖZER

Geçmişimizi, yaşadığımız son yüzyıldan öncesini, yani henüz küreselleşmemiş durumda olan bir dünyadan bahsetmek istiyorsak, her şeyin daha doğal, daha lezzetli, içeriğinde gıdayı korumak, renklendirmek, tatlandırmak raf ömrünü uzatmak adına kökünün ne olduğu dahi belli olmayan bir şeylerin katılmadığı bir dönemden söz ediyoruz demektir.

Sanayi çağı beraberinde fastfood yeme kültürü gibi batı modernitesinin İslam toplumlarına adeta dayattığı bir beslenme kültürünün henüz yeme-içme adabımızı, beslenme biçimimizi, alışverişimizi, maddi ve manevi sağlığımızı tamamen etkisi altına almadığı bu dönemin elbette daha huzurlu, daha sağlıklı bir dönem olduğunu kaynaklar bize bildiriyor.

Endüstriyel üretim ile yaşanan değişiklikler sonucunda maalesef geleneksel ev ekmeğimiz, ev yoğurdumuz, ev tarhanamız, ev mantımız, ev turşumuz, reçellerimiz, şerbetlerimiz ve benzer gıdalarımız bugün şehirleşme ile market raflarında, alışveriş merkezlerinde diğerlerinin iki katı fiyatları ile yerlerini, yine fabrikalarda üretilmiş, ev tipi yoğurt, köy peyniri, köy ekmeği, köy yumurtası takma isimli ürenlere ve kelime manalarını bilmediğimiz gazozlara, kolalara, ketçaplara, pudinklere bırakmıştır.

Yüzyıl önce, henüz modernitenin kıskacında bugünkü kadar kalmamış olan, tükettiğimiz gıdalarımız, içi katkı maddeleri ile donatılmamış, koruması kendine özgü doğal şartlar içerisinde gerçekleşirken, bugün yerlerini sentetik, doğala özdeş, yapay tatlandırıcılı, renklendiricili, koruyuculu olan bir içeriğe bırakmıştır.

Özellikle son 60 yıl içinde doğal olmayan, işlenmiş ve katkı maddeleri konulmuş gıdalar, margarin gibi kimyasal yolla katılaştırılmış yağlar, genetiği ile oynanmış ayçiçeği yağı, soya yağı, mısırözü yağı, kanola yağı gibi sıcak preslenmiş sıvı yağlar aşırı şekilde kullanılmaya başlanmış; buna karşılık taze sebze, meyve, zeytinyağı, tereyağı ve tencere yemeklerinin tüketiminde de belirgin bir azalma olmuştur. Bütün bunların sonucunda karşılaştığımız durum ise; genetik yapımız ve buna bağlı vücudumuzda gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar doğal olmayan yiyeceklerin tümü ile başa çıkacak yeteneğini kaybetmiş bir insan yapısı oluşmuştur.

Genler ve yiyecekler arasındaki bu uyumsuzluk hali ruh ve beden yapımızı iflas ettirmiş; şişmanlık, gergin ve agresif ruh yapısı, diyabet, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, müzmin yorgunluk, kanser ve osteoporoz (kemik erimesi), alzaymer gibi son yıllarda müthiş artış gösteren çok sayıda müzmin hastalığa neden olmaktadır.

Bu hastalıklardan korunmak istiyorsak mümkün olduğunca yıllar öncesine benzeyen helal ve tayyib bir beslenme programı uygulamalıyız.

Bugün bir gerçeği itiraf etmek zorundayız ki tüm ümmet içinde bulunduğu madden ve manen kirlenmiş yaşam ortamından kendisini bir anda tecrit edememektedir. Bu durumda bulunduğu yaşam ortamında her ferd tedrici bir temizleme operasyonuna kendini mecbur kabul etmelidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.