Helal Yaşam Rehberi

RADYO GIMDES

ESBAB-I NÜZÛL BİN AYDAN DAHA HAYIRLI GECE

kadirgecesiResûlullah (s.a.v.)’e kendinden önce gelen ümmetlerin ömrü gösterildi. Bu ümmetlerin ömürleri ile kendi ümmetinin ömrünü kıyaslayınca, onlara nispeten ömürlerinin az olduğunu gördü. Çok üzüldü. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) ümmetine duyduğu aşırı şefkat nedeniyle onların her meselesiyle yakından ilgilenirdi. Ömür kısa olunca ümmetinin salih amel işlemesi diğerlerine göre daha az olacaktı. Ümmeti diğer ümmetlerin işlediği salih amellere yetişemeyecekti. Bu yüzden endişeleniverdi. “Eyvah, ümmetim ömürlerinin kısalığı nedeniyle ahirete eksik amelle gidecekler. Diğer ümmetlerin iyilikleri, ibadetleri benim ümmetimden daha ağır basacak!” diye üzüldü. Bunun üzerine yüce Allah da Resûlüne Kadir Sûresi’yle müjde verdi. O sûre ile gelen Kadir gecesiyle onu ve ümmetini ikramlandırdı. Ve o geceyi diğer ümmetlerin bin ayından daha hayırlı kıldı. Bin ay takriben 84 yıl etmektedir. Dolayısıyla Kadir Gecesini hakkıyla eda edip, değerlendiren kişinin ömrüne 84 yıl daha eklenmiş gibi olacaktı. Seksen dört yıllık ibadete ve hayata bedel olan bir günlük ibadet ve Kadir Gecesi. Bu rivâyeti İmam Malik Muvatta’sında bahsederek bu sûrenin iniş sebebini böyle açıklıyor.

Bu sûrenin nazil olma sebeplerinden biri de şu: Peygamberimiz (s.a.v.) ashabına, İsrailoğullarından bir askerin Allah yolunda bin ay silah taşıyıp, cihad ettiğini anlattı. Müslümanlar buna hayret ettiler ve bunun yanında kendi yaptıkları ibadet ve amelleri kıyaslayıp, küçümsediler. Çünkü o askerin yaptığının yanında kendi amelleri pek az göründü onlara. Bunun üzerine Yüce Allah, Kadr Sûresi’ni indirdi. Ve onlara bin aydan daha değerli olan Kadir gecesini verdiğini müjdeledi. “Üzülmeyin Muhammed ümmeti siz de o askerin elde silah bin ay cihad etmesiyle aldığı mükâfatı bir günde alacaksınız.” der gibi müjdeleyerek, nazil eyledi bu sûreyi Müslümanlara. Bu geceyi ihya edenler bin ay ibadet edenlerle ve cihad edenlerle aynı sevabı alacaklar. Bin aylık cihad eşittir bir gece, Kadir Gecesi.

İbn. Ebi Hâtim’in Ali b. Urve’den rivâyetine göre de: Resûlullah (s.a.v.), bir gün İsrailoğulları’ndan dört kişinin seksen sene Allah’a ibadet edip, göz açıp kapayacak kadarlık bir zaman dilimi içinde dahi günah işlemediklerini anlattı. Bu kişiler Hz. Eyyûb, Hz. Zekeriyya, Hazkil b. Acûz, Yuşâ b. Nûn’du. Ashab-ı kiram buna hayret ettiler. Göz açıp kapayıncaya kadar olan bir zaman içinde bile hiç günah işlememek. Onlar hayret penceresinden bakakaldılar. Bunun üzerine Cebrail (a.s.) geldi: “Ey Muhammed! Ümmetin o birkaç kişinin seksen sene ibadetinden hayrete düştüler. Allah Teâlâ da sana ondan daha hayırlısını indirmiştir” dedi ve Kadr Sûresi’ni okudu. Sonra: “İşte bu senin ve ümmetinin hayran kalışınızdan daha hayırlıdır.” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) de bu müjdeye çok sevindi.

Bir başka rivâyete göre de Peygamberimiz (s.a.v.) rüyasında Emevilerin hilafeti ele geçirdiğini ve halife olacak kimseleri teker teker kendi minberine oturmuş olarak gördü. Bu duruma çok üzüldü. Bunun üzerine Resûlullah’ı teselli etmek için Kevser ve Kadr Sûreleri indi. Kevser Sûresi ile Peygamber’e pek çok nimetlerin verildiği müjdelendi. Kadr Sûresi ile de Emevî Saltanatının bin yılından daha hayırlı olan bir günü, Kadir gecesini verdiğini müjdeledi Allah Resûlüne. Böylece Kur’an’da geleceği haber veren mucizelerden biri açıklanmış oldu. Gerçekten bu bir mucizedir ve Emevî Saltanatı, tam bin ay sürüp, saltanatlarının bininci ayında yıkıldı. Bununla ilgili merak edenler teferruatlı bilgiyi kaynaklar kısmında sayfa numaralarını da verdiğim, Elmalılı Tefsiri’nde ve İbrahim Canan Hoca’nın Kütüb-i Sitte’sinde bulabilirler.

Bu sûre hangi sebebe binaen nazil oldu tam olarak bilinemez ama bilinen bir şey var, bu da Müslümanlara lütfedilen bir geceyi bu sûre ile Cenabı Hakk’ın bize müjdeliyor olması. Bin aydan daha hayırlı bir gece. Bölük bölük meleklerin dünya semasına inerek, ibadet edenlere selam verdikleri bin aydan daha hayırlı bir gece. Şimdi bu sûremizi âyet âyet açıklamaya çalışalım:

Kadr Sûresi; Bazıları Medine’de indi dese de müfessirlerin çoğunluğunun görüşüne göre Mekkîdir. Mekke’de Abese Sûresi’nden sonra nazil oldu. Hz. Muhammed’in Allah’ın Resûlü olarak görevlendirilmesinin dördüncü yılında, bir bütün olarak indirildi. Bu sûre beş âyettir. Fâsılası (ر : ra) harfidir.

Hz. Ebû Bekir (r.a.)’ın cem ettirdiği elimizdeki Kur’ân-ı Kerîm’e göre doksan yedinci sûredir ve “Alâk Sûresi”nden sonra gelir. Bu sûreden sonra gelmesi, ayrı bir önem taşır. Kadr Sûresi, Hz. Osman (r.a.)’ın Mushaf’ındaki nüzul sırasına göre olan kronolojik sıralamaya göre ise yirmi beşinci sûredir. Adını sûrede üç defa tekrar edilen ve Kadir Gecesi manasına gelen “Leyletü’l- Kadr” tamlamasındaki “Kadr” kelimesinden almıştır. Kadir Gecesi’nin üstünlüğünden ve o gece Kur’an’ın indirildiğinden bahsettiği için bu sûreye “Kadr Sûresi” veya “Kadir Sûresi” denmiştir. Bu sûre halk arasında, “İnnâ enzelnâ sûresi” olarak da bilinir.

“Kadr” kelimesi (kadere- yakduru ) fiilinin mastarı olarak; güç yetirmek demek olup, hüküm, hayâ, takdir, kader, şeref-azamet ve baskı yapmak manalarına gelir. Bazı tefsir âlimleri yani müfessirler “Kadir Gecesi demek, takdir gecesi demektir.” diye görüş belirtirler. Takdir gecesidir, çünkü Allah Teâlâ, o geceden ertesi seneki geceye kadar bir yıl içinde olacak olan her şeyi; yağmuru, rızkı, dünyaya getirmeyi, öldürmeyi ve benzeri pek çok şeyi bu gecede takdir eder. İşleri idare ile vazifeli meleklere teslim eder. Rızıkların, bitkilerin ve yağmurların takdiri ile ilgili bilgileri Mîkâil’e; savaşlar, rüzgârlar, depremler, yıldırımlar, ay ve güneş tutulmaları hakkında takdir ettiği bilgileri Cebrâil’e; amellerle ilgili takdirlerini içeren bilgileri İsrâfil’e; musibetler, ölümler ile ilgili takdir ettiği bilgileri de Azrâil’e vererek onları bu takdir ettiği şeyleri gerçekleştirmeleri için görevlendirir.

O yüzdendir bu gecenin “Takdir Gecesi” diye adlandırılması. Bazıları ise Kadir gecesine “azamet ve şeref gecesi” olarak anlamlandırırlar. Kadr, makam ve şeref manasınadır çünkü. Buna göre kim o gecede ibadet ve taatte bulunursa kadr ve şeref sahibi olur. Bulunduğu makamdan daha yükseklere çıkar. Bazıları ise “Kadr” kelimesinin tazyik, sıkıştırma manalarına da geldiğini ifade edip, Kadir Gecesi’nin de tazyik gecesi demek olduğunu belirtirler; çünkü o gece semadan yeryüzüne inen melekler o kadar çoktur ki onlara yeryüzü dar gelir. Bu yüzdendir tazyik gecesi, sıkıştırma gecesi diye adlandırılması Kadir Gecesi’nin. Kadir Gecesi’nde bu üç mana da vardır. Çünkü bu sûrede “Leyletü’l-Kadr: Kadir Gecesi” kelimesi üç kere tekrar edilmiştir. İsmail Hakkı Bursevî Hz.’ de Ebû Bekir el- Verrak’ın bu gece için yaptığı; “kadr sahibi melek, kadr sahibi ümmet ve kadr sahibi kitab” tanımlamasına dayanarak, “Allahu â’lem Allah Teâlâ “kadr” kelimesini bu sûrede bu sebepten dolayı üç kere zikretmiştir” der. İşte Ebû Bekir el- Verrak’ın bu gece için yaptığı yorumu: “Bu gece, kadr sahibi meleğin dili ile kadr sahibi ümmete, kadr sahibi kitap indiği için, Kadir gecesi adını almıştır.” Şahane bir tanımlama. Biz de bundan esinlenerek devam edelim. Kadri büyük meleğin dili ile kadri büyük Resûl’ün eli ile, kadri büyük ümmetine, kadri büyük bir Kitab’ın, kadri büyük bir gecede indirildiğini müjdeleyen kadri büyük bir sûre: Kadir Sûresi. Dilerseniz şimdi bu kadri büyük sûreyi açıklamaya çalışalım:

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم
Bismillâhir rahmânir rahîm.
Rahmân ve rahîm olan Allah’ın ismi ile.
إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ
İnnâ enzelnâhu fî leyletil kadr(kadri).
Muhakkak ki Biz, O’nu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik.

Müfessirlerin (Kur’an’ı tefsir edenlerin, açıklayanların) büyük çoğunluğu bu sûre ve Bakara Sûresi (2/285) ve Duhan Sûresi (44/1-3)deki âyetlere dayanarak Kur’ân-ı Kerîm’in M.S. 610 yılında Ramazan ayının bir gecesinde indirildiği kanaatindedirler. Kur’an’ın indirilmeye başlandığı bir geceye yüce Allah, kutsiyet atfederek, yüceltmiş ve böyle yüce bir Allah’ın, yüce bir Kitab’ının indirildiği gece de yüce olur diyerek, bu geceye özel bir önem verip, Müslümanlara lütfetmiş, bu geceye mahsus müjdeler, hediyeler vererek Müslüman olmanın da kendi katındaki şerefli yerini göstermiştir. “Muhakkak ki Biz indirdik onu”. Yani o indirdiğimiz Kur’an’ı oku da bize secde et, ibadet et. Çünkü yüce şanımızla indirdik onu. Yüce Mevlâ zaman zaman Kur’anda “Ben” zaman zaman da “Biz” lafızlarıyla hitap eder insanlara. Bunun yerine göre anlamı vardır. Burada “Biz indirdik onu” cümlesinde, “Biz” derken, hâşâ, birden çok Rabbi kastetmiyor. Buradaki “biz” manasına gelen “na” zamiri “azamet nunu”dur. İndirenin, yani Allah kendisinin büyüklüğünü, azametini ifade ediyor. İndirilenin yani Kur’an’ın ismini de doğrudan söylemeyerek, “O” manasına gelen “hu” zamiriyle ifade ederek yine Kur’an’ın şanını yüceltiyor. “O” denildiğinde zihinlere tanınmış, meşhur, bilinen bir şey geliveriyor. O yani Kur’ân-I Kerim. Sonra yüce Kitab’ını indirdiği geceye Kadir Gecesi diye isimlendirerek, o geceyle ilgili insanlara ikramlarda bulunacağını belirterek, bu geceyi de mücevher gibi kıymetlendirip, şereflendiriyor. Mücevher gibi bir gecenin başına inen, Allah’ın değerine paha biçilemeyen sözleriyle bezenmiş bir taç ve o tacın nuruyla aydınlanan karanlıklar.

İsterseniz Allah’ın bazı âyetlerde “Ben”, bazı âyetlerde ise “Biz” demesi hususunda bir ikinci görüşü daha yeri gelmişken verelim, verirken de bu tefsirlerde zaman zaman karşımıza çıkacak bir ifadeyi de açıklayalım. Ne dersiniz? Bazı âlimler bu konuda şöyle görüş belirtmişlerdir: Yüce Allah, Rubûbiyet-i âmme hesabına konuştuğu zaman, “Biz” demesi ta’zim (büyüklük, azamet) ifade eder. Rubûbiyet-i hususiye ile alakalı meselelerde ise “Ben” demeyi, yani mütekellim vahdeyi (birinci tekil şahıs) ihtiyar buyurur (seçer, münasip görür.). Şimdi de Rubûbiyet kelimesini kısaca açıklamaya çalışalım: Cenâb-ı Hakk’ın, her zaman her yerde; her mahlûka, her yarattığına, muhtaç olduğu şeyleri vermesi, terbiye ve tedbir etmesi ve mâlikiyyeti ve besleyici keyfiyeti demek. Rubûbiyet, “Rabb” kökünden gelir. “Rabb”; besleyen, yetiştiren, terbiye eden demektir. “Rabb’il-Âlemin” derken; bütün âlemlerin Rabbi, her âlemi Rubûbiyyeti ile tâlim, terbiye, tedbir ve idare eden Cenab-ı Hak demeyi kastetmiş oluruz. Düşünsenize her namazda okuduğumuz Fâtiha Sûresi’nde Elhamdülillahi Rabb’il-Âlemin (Hamd Âlemlerin Rabbinedir.) derken bu anlamı kastetmiş oluruz da manasını bilmeyiz, ne dediğimizi de fark etmeyiz. İnşallah bu açıklamadan sonra bilinçli olarak söyleriz bu kelimeyi.

Peki, bu başımızın tacı Kur’an, bir gecede mi indi yoksa peyderpey mi indi? Bu konuda birkaç görüş var. Âlimlerden bir kısmı; Kur’an’da “Muhakkak ki Biz onu Kadir Gecesinde indirdik” denilmesinden maksadın o mübarek gecede Kur’an’ın Levh-i Mahfûz (Korunmuş levha veya korunmuş kitap, bilgi hazinesi, kâinatın taslağı)’dan dünya semasına indiğidir. O gece Kur’an, dünya semasındaki “Beytü’l-İzze (İzzet Evi)” adı verilen mübarek bir yere indirildi. Cebrail (a.s.), oradan bölüm bölüm aldığı âyetleri, sırası geldikçe pasajlar halinde Resûlullah’a yaklaşık yirmi üç yılda inzal etti (indirdi). Diğer bir görüşe göre de Kur’an, Kadir Gecesi’nde toplu olarak Peygamberimiz (s.a.v.)’in kalbine indirildi. Oradan da Cebrail (a.s.), sırasıyla Resûlullah’ın kalbinde bulunan âyetleri, Allah’ın iradesi ve izniyle bölüm bölüm kendisine Arapça lafızlarla okumuştur.

Başka pek çok görüş vardır bu konuda. Ancak müfessirlerin çoğunluğu, Kur’ân-ı Kerîm’in bir seferde inmediği görüşünü savunurlar. Cebrail (a.s.); Kur’an’ı, Kadir Gecesi’nde Levh-i Mahfuz’dan dünya semasındaki Beyt-i İzze’ye bir defada indirdi. Orada bu inen Kur’an’ı gökteki kâtip meleklere yazdırdı. Sonra da maslahatlara ve duruma göre Cebrail onu Resûlullah’a parça parça indirdi.Nitekim, Kur’an’da bu konu ile ilgili olarak, şu âyetlerle bu duruma açıklık getirmektedir: “Levh-i Mahfuz’da bulunan Kur’an (Bürûc,85/21-22), Ramazan ayında (Bakara,2/85), mübarek bir gece (Duhân,44/2-3) olan Kadir Gecesi’nde (Kadr, 97/1),buradan Beyt’ül-İzze’ye indirilmiştir (Hakim,II,323; İbn. Ebî Şeybe,IV,144). Beyt’ül-İzze’den de Cebrâil vasıtasıyla veya vasıtasız olarak şartlara ve ihtiyaçlara göre, peyderpey Hz. Muhammed (s.a.v.)’e gönderilmiştir (İsrâ, 17/106; Furkân,, 25/32).” Bu iniş, Kadir gecesi “İkrâ: Oku” emriyle gelen Alâk Sûresi’nin ilk beş âyetiyle başlar ve tam yirmi üç sene peyderpey inerek, Peygamberimiz (s.a.v.)’in Veda Haccı esnasında nazil olan en son sûre “Nasr Sûresi” ile tamamlanır. İndiği yeri nura gark eden yüce Kitab: KUR’AN. Bu yüce Kitab’ın indiği geceyi Allah’ın, bu gönderdiği Kitab’ının azametinden dolayı yüceltip, şereflendirdiği, bin geceden daha hayırlı bir gece: KADİR GECESİ. Cenâb-ı Hakkın lütfedip, bütün bunları bize müjdelediği sûre: KADİR SÛRESİ.

وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr(kadri).
Ve Kadir Gece’sinin ne olduğunu sana ne bildirdi?

“Ey Muhammed Kadir Gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin?” yani “Kadir Gecesi öyle büyük bir gecedir ki, sırf sensin dirâyetine kalsaydı sen onun hakikatini, mahiyetini, kadrinin derecesini bilemezdin. Fakat o ineni biz indirdiğimiz gibi, bunu da aşağıdaki gelen âyetlerde biz bildirdik.” Bu şöyle de söylenebilir: “Bildin mi hem nedir Kadir Gecesi?” Burada bir soru cümlesiyle Kadir Gecesinin anlatılması, bu gecenin şanının yücelik ve büyüklüğünü ve bu geceye verilen değeri ifade eder.

لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ
Leyletul kadri hayrun min elfi şehr(şehrin).
Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
O gece yapılan ibadet, mücahede ve Allah’ın rızasını kazanma gayreti ile yapılan her türlü amel ile kazanılan hayır, sevap ve erişilen mevki, makam; içinde Kadir Gecesi’nin bulunmadığı bin aydan daha hayırlı, daha kıymetli, daha faziletlidir. Kadir Gecesiz bin aylık yani yaklaşık 84 yıllık ibadetlerin tümü bir geceye eşit. Kadir Gecesi’ne. Bu gecenin ne kadar hayırlı olduğunu biz tahayyül bile edemeyiz. Onu ancak Allah bilir. Bu gece Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’e ve onun ümmeti olan bizlere özel bir lütuftur, özel bir gecedir. Bir muştudur yüce Yaradan’dan.

تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِم مِّن كُلِّ أَمْرٍ
Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ bi izni rabbihim min kulli emrin.
Melekler ve Rûh onda (O gecede takdir edilen hayırla ilgili) her bir emir için Rablerinin izniyle, iner de inerler.

Burada “Rabbihim” kelimesini Türkçe’ye “Rablerinin, onların Rablerinin” diye tercüme edilmesiyle birden çok Rab mi var? Sorusu akıllara gelmesin. Hâşâ tabii ki Allah bir. Burada “Rablerinin” den maksat, “meleklerin her birinin Rabbi olan Allah” demektir. Bazıları farklı görüş belirtseler de burada “Rûh”dan maksat, müfessirlerin çoğunluğuna göre Cebrail’dir. “Melekler” den maksatsa bütün meleklerdir. Bazı müfessirler ise meleklerden maksadın meleklerden bir gruptur ki bunları diğer melekler sadece Kadir Gecesi’nde görürler. Zahidleri bayramdan bayrama görmemiz gibi. Bu melekler Sidretü’l-Müntehâ’da bulunurlar. Cebrail (a.s.)’ın makamı da onların ortasındadır. Burada sayılarını Allah’tan başkasının bilmediği çoklukta melek vardır. Meleklerden murat ne olursa olsun, bütün melekler ve Cebrail Kadir Gecesi’nde semadan yeryüzüne inerler, bölük bölük. Kimi inerken kimi de çıkmaktadır. Bu durum Kâbe’deki hacıların durumuna benzer. Milyonlarca hacı ibadet yerlerine peş peşe girer. En önce gelen vazifesini bitirip çıkarken diğerleri hâlâ akın akın gelmektedir. Bu yüzden biri girerken diğerleri çıkar. İşte melekler de böyle. Kimi inerken kimi yükselmekte gökyüzüne, vazifesini yapmak için. Ama bunları Allah tarafından tek bir kere verilen izinle yapmıyorlar. Allah’dan yine O’nun takdir buyurduğu hayırla ilgili her emri yerine getirmek için izin alıyorlar. Bir emir- bir izin. Her emir için ayrı bir izin. Bu yüzdendir meleklerin inip inip, çıkmaları. Hayırla ilgili emir dedik. Çünkü bir sonraki âyette “selâm” kelimesi geçecek. Bu da selamet, hayırlı işler demektir. Öyleyse sırf bu geceye mahsus olmak üzere Allah, yeryüzünden şerleri uzaklaştırıyor. Hayırla ilgili takdirlerini yapmalarını emrediyor meleklerine. Bir emir bir izin. Her emir ayrı izin.

İzni alan melekler yeryüzünde vazifelerini yaparken, oruç tutan, ibadet eden, zikreden veya başka başka hayırlar yapan Muhammed ümmetini seyredip, okudukları Kur’an’ları dinliyorlar. Dualarına iştirak edip, âmin diyorlar. Onların bağışlanmalarını diliyorlar yüce Mevlâ’dan. O gece uyumayıp, zikirle meşgul olan kullara dua edip, o kullarını karanlıklardan aydınlıklara çıkarması için yalvarıyorlar Cenab-ı Hakk’a. Bölük bölük inip çıkan melekler ve Kadir gecesi ibadet ederken kadri büyüyen Müslümanlar.

سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ
Selâmun, hiye hattâ matlaıl fecr(fecri).
O (gece), fecrin doğuşuna kadar (tan yeri ağarıncaya kadar)selâmdır (selâmettir).
Selâmdır. Sırf selâmettir o gece, ta fecrin doğuşuna, tan yerinin ağarmasına kadar. Selamdır o gece. Çünkü yeryüzüne bölük bölük inen melekler ve Cebrail, tan yeri ağarıncaya, sabah oluncaya kadar ayakta veya oturarak ibadet etmekte olan müminlere selam verir dururlar. Selam verirler dualar ederek onlara. Grup grup melekler hem selâm verir hem dua ederler Müslümanlara.

Selamdır o kadri büyük gece. Çünkü o gece hastalık olmaz. Rüzgâr ve yıldırım gibi şerlerden ve afetlerden hiçbir şey bulunmaz. O gece şeytan kötülük yapamaz. Hiçbir sihirbazın yaptığı sihir etki etmez. Bütün bu şerlerden selamettir, selamdır o gece.

Bu gecenin neresinde, hangi vaktinde ibadet edersen et, bu ibadetlere bin aylık ibadet sevabı verilir yüce Allah tarafından. Diğer gecelerde ise farz yani Yatsı namazı gecenin üçte birinde, nafileler yani teheccüd namazı gecenin ortasında, duanın da seherde yapılması müstehabdır. Ama bu gecede durum böyle değildir. Her saati, her dakikası, her saniyesi değerli bir gecedir bu gece. Kadir Gecesi ta fecrin doğuşuna kadar bir esenliktir, selâmdır.

Bin aydan daha hayırlı olan bu geceyi nasıl biliriz? Denildiğine göre: “Bu gecede hava ne sıcaktır ne de soğuk. Sabahleyin ise güneş doğduğunda fazla ışığı olmaz. Çünkü melekler tam güneş doğarken gökyüzüne çıkarlar. Çok kalabalık oldukları için güneş ışınlarının yayılmasını engellerler. Yahut da güneş, bu gecenin sabahı şeytanın boynuzları arasından doğmaz. Görülen aydınlık ise meleklerin kanatlarının nurudur.” Peygamberimiz (s.a.v.)’in , “Kadir Gecesi’ni Ramazan ayının son on gününde (veya son yedi gününde) arayınız” diye buyurduğu rivâyet edilir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in; Ramazan ayının son on gününde ibadetlerini arttırıp, itikâfa girmesinin sebebi hikmeti belki de budur yani Kadir Gecesi’ni karşılamak ve eda etmek içindir kim bilir? Atalarımız boşuna dememişler “Her geceyi kadir bil, her gördüğünü Hızır bil” diye. Aslında her geceyi ve gündüzü “Kadir Gecesi”dir niyetiyle yaşasak, yaşamaya niyet etsek eminim gizlenen o mübarek geceyi de buluruz. Rûhu’l-Beyân’da İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri: “Bu gecenin Allah tarafından gizlenmesindeki sır, belki de büyük sevap umanları o geceye rastlayabilmeyi umarak birçok geceyi ihya etmelerine teşviktir.” diye yorumlamaktadır. Her geceyi Kadir Gecesi niyetiyle geçirenler de Peygamberimiz (s.a.v.)’in şu nasihatına kulak versinler.
Hz. Aişe (r.a.), Resûlullah”a şöyle bir soru sordu: “Kadir Gecesi’nin vaktini bilirsem ne diyeyim, nasıl dua edeyim?” Bu soruya cevabin; Peygamberimiz (s.a.v.) de ona, Kadir Gecesini bulursa şu duayı yapmasını öğütledi:

Allâhümme inneke afüvvün kerîmün tühibbü’l-afve fa’fü annî
Allah’ım! Sen affedicisin, kerem sahibisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle.

Kadir Gecesi, Kur’an’ın nazil olduğu veya sabahında Bedir Zaferinin vuku bulduğu kutlu bir gecedir. Bazıları “bir kere olmuş geçmiştir, kutlanmasına gerek yoktur” gibi yorumlar yapsa da bu kadar rivâyet ve âyetlerden sonra bence Müslümanlara, Yüce Allah’ın lütfedip, verdiği bir armağandır. Bu gece; yüceler yücesi Kadir-i Mutlak Cenab-ı Hakk’ın takdir buyurup, emrettiği ve lütfedip, armağan ettiği, Kadri büyük meleğin diliyle, kadri büyük Peygamberi’nin eliyle, Kadri büyük ümmete, kadri büyük Kitab’ın verildiği, kadri büyük sureyle müjdelenen, kadri büyük bir gecedir.

O halde etrafımızdaki göremediğimiz meleklerin duyamadığımız âminleri arasında; kadri büyük bu gecede, ellerimizi semaya açıp gözyaşlarıyla fısıldayalım o yüceler yücesi Sultan olan Kadir-i Mutlak Rahman’a:
“Allah’ım! Sen affedicisin, kerem sahibisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle.” ÂMİN.
FATMA TOKSOY

KAYNAKLAR
 İsmail Hakkı Bursevî, Muhtasar Rûhu’l-Beyân Tefsîri, İhtisar eden: Muhammed Ali Sabûnî, terc. Hüseyin Kayapınar, c.X, İstanbul: Damla Yayınevi, 1996, s.s. 119-126.
 Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, sadeleştiren: İsmail Karaçam ve dğr., İstanbul: Feza Gazetecilik, [t.y.], c.IX, s.s. 334-350.

 Seyyid Kutub, Fî Zılâl-il Kur’an, çev: Vahdettin İnce ve dğr.,İstanbul:-Dünya Yayıncılık,1991,c.X, s.s.562-564.
 İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, c.III, İstanbul, Akçağ Yayınları, [t.y.], s.s.280-289.
 M. İzzet Derveze, Nüzul Sırasına Göre Kur’an Tefsiri, çev: Ahmet Çelen- Mehmet Çelen, İstanbul: Ekin Yayınları, 1997, c.I, s.s. 311-313.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.