HAYDİ TOKSİNLERDEN ARINMAYA…
Daha çocukluğumuzdan itibaren, bilinçsizken büyüklerimizin bizi kırmamak için elimize verdikleri hazır her türlü yiyecek ve en ufak soğuk algınlığımızda bile acı çekmememiz için bize içirilen ilaçlar. Ve sonraları bizim yediklerimiz ve içtiklerimiz. Aslında çok masumlar… Biz bu şekilde tanıştırdık vücudumuzu katkı ve etken maddeleri ile. Hazır yiyeceklerin nefsimizi coşturmaktan başka bir faydası olmadığı gibi fizyolojiden psikolojiye zararları olduğu günbegün ispatlanıyor. Aynı şekilde ilaçlara gerçekten ihtiyacımız varken mi kullanıyoruz, kullanırken ne kadar dikkatli ve temkinliyiz bu da tartışılmaya devam ediyor. Bu durumda üzerinde durmamız gereken önemli konu, zararı en aza nasıl indirebileceğimiz olmalıdır. Toksin, vücutta zararlı etkiler oluşturan maddelerdir en kısa ve basit tarifiyle. Toksinler sadece dışarıdan alınmazlar, vücut tarafından da üretilirler. Bir yemek tüketildiğinde, içerdiği katkı maddeleri, tarım kalıntıları, vb maddelerle zaten toksin almış oluruz ama bir de vücudun yediklerini yakıp enerjiye dönüştürülmesi sırasında oluşan fizyolojik olaylar toksin oluşturur. Bunun yanı sıra soluduğumuz hava da bize toksin taşımaktadır. Kısacası toksinlerden kaçış yok denebilir. Bu toksinleri vucudumuzdan tasviye etmek için zaman zaman bazı uygulamalar yapmalıyız. Toksinlerden Arınma demek işte bu toksinleri vücudumuzdan arındırmak anlamına gelmektedir. Vücudumuzun muntazam işleyişi aslında pek çok durumun üstesinden gelebilecek şekilde programlıdır. Yeter ki ona doğru malzemeyi tedarik edebilelim, doğru gıdalar ile beslenebilelim. Yani henüz sağlıklı bir vücut belli düzeydeki toksini kolayca dışarı atabilir. Bunun için karaciğeri kullanır. Karaciğerden atım emrinin verildiği toksinler, idrar, dışkı ve ter yolu ile vücudumuzdan uzaklaştırılır. Eğer vücutta fazla düzeyde toksin var ise bu denge bozulur.
Toksinler hücrelerin işlevlerini yapmasını engeller. Günlük işlevini tam yapamaz duruma gelen vücut, gerekli enerjiyi üretemez ve harcayamaz da… Bir taraftan şişmanlık artarken bunun yanında da besinsizlik yani yorgunluk, halsizlik, konsantre olamama da artmaya başlar. Ağzımızdan çıkan her şeyin hesabını vereceğimiz gibi, ağzımıza giren her şeyin de hesabını verecek olmamız bizi daha dikkatli olmaya sevk etmelidir. Bu yüzden belki de bu konudaki ilk hatayı vücudumuzu tanımıyor oluşumuzla yapmaktayız.
Farklı bir konuda anlaşılabilirliği yüksek bir örnek vermek gerekirse; ateşimiz çıktığında biz bunu hemen bir hastalık olarak algılarız. Hâlbuki ateşin yükselmesi vücudumuzun enfeksiyonla yani hastalık kaynağı ile savaştığını gösterir. Yani bir savunma mekanizmasıdır. Bir noktaya kadar müdahale edilmemesi, her şeyin yolunda gitmesi ve bir sonraki olması muhtemel hastalıklar için en doğrusudur. Ama biz hemen bir ateş düşürücü kullanma, kullandırma taraftarı oluruz. Aynı şekilde karaciğerimiz, toksin maddelerle uğraşabilecek kapasitedeyken, biz; alkol, sigara, egzoz dumanı gibi bilinen, kafein (fazlaca kahve ve çay tüketimi ile), ilaçlar gibi az bilinen ve aşırı yeme, hazır yiyecek yeme, hızlı yeme, gereksiz protein ve doymuş yağ yüklemesi (özellikle son zamanlarda moda olan zararlı diyet programları), rafine şeker (çay şekeri, beyaz un, tatlılar) ve tuz gibi bilmekten kaçındığımız zararlı etmenlerle karaciğerin bu görevi yapmasını engellemekteyiz. Buraya kadar farkında olmadan hata yaptığımızı düşünelim ve Toksinlerden Arınma işlemini uygulayalım.
Toksinlerden Arınma kavramı yerine kullanılan Detoks programı, medyada anlatılanların aksine belli bir dönemde uygulanması gereken bir diyet programı değildir. Bu şekilde lanse etmek, diğer zamanlarda beslenmemize dikkat etmeden ne istersek yiyebileceğimizi ve zamanı gelince Toksinlerden Arınma programı uygulayarak bunu vücudumuza affettireceğimizi ve durumun tamamen düzeltilebileceğini ifade eder. Ayrıca adını bile yeni yeni duyduğumuz hastalıkların birden bu kadar arttığı ve kronik hastalıkların artık her yaşta yaygınlaştığı çağımızda, ani beslenme değişiklikleri yapmak durumu tamamen kötüye sürüklemektedir. Aynı antibiyotiklerin çoğu zaman gereksiz ve gelişi güzel kullanılması sonucunda bir zaman sonra enfeksiyonlara karşı kullanabileceğimiz antibiyotiğin kalmayacak olması gibi. Doğru olan ise, arınmayı bir yaşam şekli olarak kabul etmektir. Bazı gıda maddelerinin ve yaşam stillerinin toksin yapıcı maddelerin atımını arttırdığı ve toksinlerden arınmayı yaptığı artık bilinmektedir. En önemlilerinden başlar isek;
AZ YEMEK(en basit anlatım ile; ne kadar fazla yer isek o kadar fazla enerji üretilecek, o kadar fazla toksin üretilecek, bir o kadar halsiz ve bitkin olacağız demektir)
AZ UYUMAK( en basit anlatım ile; hareketin yeterli olması için güneş üzerimizde iken uyanık olmak ve en temiz hava konsantrasyonu olduğu zamanlarda egzersizi arttırmak) Bu maddeler, bize hemen dinimizin emirlerini hatırlatır. Devam edelim; Suyun yeterli tüketilmesi( Vücuttan atılan kadar suyun vücuda konulması temel kuraldır. Buna ilave olarak vücudumuzu zorlaması muhtemel yiyeceklerin zararını minimize etmek için tüketilen su miktarı arttırılmalıdır. Günümüzde ideal ağırlığında olan yetişkin bir birey için günlük su ihtiyacı 2 litreyi geçmektedir. Suyun nasıl içildiği ise ayrı bir makale olabilecek kadar önemlidir; mümkün olduğunca yavaş, yudum yudum ve oturarak)
Yeterli lif alınması(Lif kaynakları başta meyve, sebzeler olmak üzere, kuru baklagiller ve tam tahıllı ürünlerdir. Meyvelerin suyunun değil mümkün olduğunca bütün olarak, kabukları ile yenilebilen meyvelerin ( örnek; elma) kabuğu soyulmadan, sebzelerin kızartma ve kavurma işlemine maruz bırakılmadan pişirilmesine dikkat edilmelidir. Kuru baklagiller, mevsimsel fark olmadan haftada en az 2 kez soframızda bulunmalıdır. Tahıl ürünleri, herhangi bir sağlık sorunu olmadığı sürece, mutlaka doğal yapısı ile yani tam tahıllı şekli ile tüketilmelidir.
Yeterli vitamin, mineral alınması ve vücut tarafından kullanımının sağlanması. (Özellikle mevsiminde yetişen taze besinler kullanılmalıdır) Kısacası yeterli ve dengeli (sağlıklı) beslenme.. Sağlıklı beslenmediğini fark etmek ve sağlıklı beslenmeye adım adım başlamak, vücut için en önemli toksit madde temizleyici, iltihabi madde arındırıcıdır. Maalesef medyada anlatılan yanlış şekli gibi, kalorisi çok düşük yiyecekler ve arınma yapmada etkin maddeler(?)in yoğun kullanılması daha büyük zararlar oluşturabilmektedir. Bu şekilde bir programı sadece belli bir zaman diliminde uygulamak da yaşam kalitemizde yaşam boyu değil sadece belli kısıtlı bir zaman iyileştirme yapacaktır. Ayrıca, toksit maddeler yağ deposunda biriktiği için, yağ depolarının hızlı bir şekilde tükettirilmesi, kana birçok zararlı maddeyi birden salacağından, bu durum bilmeden vücudu zehirlemeye kadar uzanabilmektedir. Bazı yiyeceklerin arındırıcı maddeler yönünden yani o yiyeceğin etken maddesi yönünden zengin olduğu muhakkaktır. Unutulmaması gereken önemli faktör, her gıdanın içinde etken maddenin bulunduğudur hem de farklı farklı işlevlere sahip bir değil belki bin tane etken madde. Bu ilim için uğraşmış onca alim vardır ve uğraşmaya devam eden bilim adamları…
Bildiğim şudur ki; bir etken madde, doğal ortamından ne kadar uzak bırakılır, yani besin veya bitki içindeki etken madde tek başına alınır ise, etken maddenin etkinliliğini o kadar azaltmış olur. Çünkü etken madde yanındaki tamamlayıcılar ile makbuldür ve gerek emilim için gerekse işlev için onlara ihtiyaç duyar. Bir etken madde içeriyor diye o besini fazlaca kullanmak, besinin içinde bulunan diğer maddelerden de fazlaca almamız anlamına gelir ki bu farklı besin alışkanlıkları, farklı rahatsızlıkları bulunabilen her kişiyi farklı olarak etkileyebilir. Etken maddeyi alıp tek başına bir ürün yapıldığında belki doz miktarını arttırmak zorunda kalacağız, sonra da yanına tamamlayıcı ve de koruyucu maddeler eklememiz gerekecektir. İlaç oluşma süreci de böylece başlatılmış olacaktır. Aslında bir sürü işlenmişlik ardından yine başlanılan yere geri dönülmek hedeflenecektir. Bu süreçlerin bir hastalığa çare olma, tedavi etme maksadı taşıması beklenen ve gayet ulvi bir iştir. Ama herhangi bir basamakta ticari kaygıların bir adım önde gittiğinin düşündürülüyor oluşu, üzerinde durulan parametre “sağlık” olduğu için, durumu yüzde yüz değiştirmektedir. O yüzden Hipokrat’ın şu doğru ve makbul sözünü hatırlatmak isterim: Besinler ilacınız, ilacınız besinler olsun.
NOT: Oruç tutmanın birçok hikmeti olduğu gibi, arınma etkisi de vardır. Lakin günümüzde genelimizin tuttuğu oruç şekli, maalesef ki bu etkiyi ortadan kaldırmak üzeredir. Sahura kalkmayarak, iftara sanki hiç doymayacakmışız gibi hazırlık yaparak, iftarda da hep yüksek kalorili yiyecekleri bir daha hiç bulamayacak şekilde tüketerek, üstüne bir de kesin şerbetli tatlı tüketerek, sıvıdan ve sebze-meyveden oldukça fakir beslenerek orucun fizyolojimize iyi gelmesini beklemek, oruca hakkını verememektir.
Bir yanıt yazın