İYİ VE TEMİZ OLAN
Münevver BİTİGEN
“Kendilerine hangi şey’in halâl edildiğini sana sorarlar. De ki: «Bütün iyi ve temiz (nimetler) size halâl edilmişdir». Allahın size öğrettiğinden öğretib (terbiye ederek) yetiştirdiğiniz avcı hayvanların size tutuverdiklerinden de yeyin ve üzerine besmele çekin. Allahdan korkun. Çünkü Allah, hesabı pek çabuk görendir.”(Maide Suresi 4)
Bugün size bütün iyi ve temiz (nimetler) halâl kılındı. Kendilerine kitab verilenlerin yiyeceği sizin için helâl olduğu gibi sizin yiyeceğiniz de onlar için helâldir. Namuskâr, zinaya sapmamış ve gizli dostlar da edinmemiş (insanlar) haalinde (yaşamanız şartiyle) mü’minlerden hür ve iffetli kadınlarla kendilerine sizden evvel kitab verilenlerden yine hür ve iffetli kadınlar dahi, siz onların mehirlerini ver (ib nikâh ed) ince (size helâldir). Kim îmanı tanımayıp kâfir olursa her halde bütün yaptığı boşuna gitmiştir ve o, âhiret de en çok ziyana uğrayanlardandır. (Maide Suresi 5)
Fıkıh ilmi başlı başına bir derya olup insanların yaşam alanları içinde takva ile fetva sınırlarını dâhilinde nasıl yaşamaları gerektiğini öğretmesi açısından önemlidir.
Fakih olmak ise “başlı başına kendine has özellikleri taşımasını gerektiren” bir meslektir.
İnsanlarımız günlük dil içinde “alim” kelimesini daha çok kullanırlar.
“Fakih” kelimesine ise fazla vakıf değiller. Oysaki asıl itibarıyla fakih kelimesi sözlükte “dikkatli ve ince anlayışlı, fıkıh bilgilerini ayrıntılı bir şekilde bilen âlim” anlamına gelir. Fakih, ıstılahta fıkıh âlimi, İslâm hukukçusu demektir.
Çoğulu fukahâdır.
Kur’ân-ı kerim’de on dokuz yerde, anlamak, hakkıyla idrak etmek manasında, aynı kökten fiil olarak geçmektedir. Bir ayette de, yine aynı kökten türetilen tefakkuh kelimesi, dinde bilgi ve şuur sahibi olmak anlamında kullanılmıştır.
Hadislerde ise, fıkıh kelimesi iyi anlamak, din ve Kur’ân konularında bilgi sahibi olmak anlamında kullanılmıştır (Buharî, ilim, 20).
Biz Türkiyeli Müslümanlar olaraktan İslam’ı Fıkıh bilgisi üzerinden yaşama konusunda epey ısrarcıyızdır.
Ve Fıkıh bilgisini de “İlmihal bilgisine” endeksleyerek hayatımızı kurgulamaya çalışırız.
Durum böyle olunca da hayatı kuru bir fıkıh bilgisinden ibaret insanlar olarak yaşarız.
Böyle olunca da kalpleri İslam’la fetih edilmemiş “”adı “Müslüman” insanlar olarak kalırız.
İslam bir sistemolarak değil de “kuru bir ilmihal bilgisi” ile hayatlarımızda varlığını sürdürür.
Bu girişi yapmak zorundayız.
Çünkü Maide suresi 4-5 ayetler okunduğunda hattı zatında “mushafta hüküm ayetleri” okunduğunda bu ayetlere yaklaşım tarzımız bu şekilde olmalıdır.
Maide suresi 1-7 ayetler hüküm ayetleridir.
Hüküm ayetlerini mushaftan okurken kendi kafamıza göre okumamalıyız.
Bir fıkıh kitabının veya ayetin fıkıh bilgisini ortaya koymuş fakihlerin rehberliğinde okumalı ve hayata aktarmalıyızdır.
Çünkü fıkıh uzmanlık gerektiren bir konudur.
Hattı zatında fıkıh ilim dalı günümüz lehçesi ile “hukuk”tur.
Her önümüze gelen hüküm ayetlerini “ben böyle anladım.” “Bu böyledir mantığı” yaklaşmamalıdır.
Belki böyle yaklaşmak yanlış değildir.
Lakin cılız bir tavırdır.
Maide Suresi 1 ve 7 ayetlere dönersek ve sırf İslam’ın kalbimizi feth etmesi noktasında bir okuma yaparak yolumuza devam edersek;
Maide suresi 1 ila 7 ayetleri bütün olarak ele aldığımız da görürüz ki “iyi ve temiz olan” Allah’ın çizdiği sınırlar dâhilinde temiz ve iyidir.
Hayatın içinde yaşayan biz insanlar ise çoğu kez iyi ve temiz ve hatta sağlıklı olanın sınırlarını kendimiz ve nefsimizin istediği şekilde belirleriz.
Oysaki çoğu kez “iyi ve temiz olan” günün ve anın şartları ya da toplum mühendisliğine soyunanlar tarafından belirlenir olmuştur.
İyi olan temiz değilse;
Temiz olan iyi değilse;
Ve bu “iyi ve temizin” temiz olmasını belirleyen merci siz ve genel geçer hayat şartları ise, helal rızık kavramına dâhil olmaz.
Rızkın ıstılah manasının insana verilmiş olan her türlü imkândır.
Böyle olunca da sadece yiyecek ve içecek şeklinde bir algılamaya takılı kalamayız.
Çünkü insan hayatın da var olan ve onun hayatını devam ettirmeye yönelik her türlü vasıta rızıktır. Ve bunların “insanların nefisleri ve toplumların istekleri doğrultusunda belirleniyor” olması büyük sıkıntıları da beraberinde getirir.
Ve iyi ve temiz olan kavramı daha bir önemli hale gelir.
İyi ve temiz olanı belirme yetkisini “Rabbimizden alır da kullara verir isek” işin içinde çıkamayız ki yaşadığımız çağda bunu pratikte görüyoruz.
Rabbinin “sınırlarını” kalbinde, aklında ve davranışlarında eğip bükmeyen insanlar olmadan da gidişatın düzeleceği pek mümkün değildir.
Ayrıca unutmamamız gereken önemli bir konu da “Allah’a hesap vereceğinin bilincinde olmak ve bu bilincin getirdiği şuurla” Cennet hasreti ve cehennem korkusunu hayatımızdan uzak tutmamaktır.
Ayette özellikle av hayvanlarından ve kurbanlıklarda söz edilir ve bunların temiz ve iyi olma şartları sıralanır.
1- Ey iman edenler, akitleri yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helal saymaksızın ve size okunacaklar dışta tutulmak üzere, hayvanlar size helal kılındı. Şüphesiz Allah, dilediği hükmü verir.
2- Ey iman edenler, Allah’ın şiarlarına, haram olan ay’a, kurbanlık hayvanlara, (onlardaki) gerdanlıklara ve Rablerinden bir fazl ve hoşnutluk isteyerek Beyt-i Haram’a gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktınız mı artık avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoyduklarından dolayı bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup-sakının. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.
3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim. Kim ‘şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa’ -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Bunlarla birlikte ilk iki ayette dikkat çeken kısım av hayvanlarında olması gereken şartların hemen arkasından gelen,
“Mescid-i Haram’dan alıkoyduklarından dolayı bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup-sakının.”
Şeklindeki uyarı dikkat çekicidir. Helal ve haram sınırları kadar önemli olan her daim aklımızda en önemlisi de halimizde eksik kalmasın diye.
“Mescid-i Haram’dan alıkoyduklarından dolayı bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin.”
Burada mescidi haramdan alıkoyma sizi hadsizliğe sürüklemesin uyarısını size kötülük yapanlar yüzünden “sizde hadsiz insanlar olmayın” şeklinde yüreğimize indirgesek ne güzel olurdu.
Çünkü bizler hayatlarımızın tamamında temiz ve iyi olanın peşinden koşmak kadar haddi aşmamak, hadsiz insan olmamak durumundayız.
Takvada yarışmak
Hadli insan olmanın temel şartlarındandır.
İyi ve temiz olan
İyi ve temiz olanı seçenleri de zorlu bir serüvenin beklediği unutulmamalıdır.
Özellikle seküler ve kapitalist bir dünya düzeninin tüm insanlığı böylesine kuşattığı bir zaman diliminde seçimlerimiz bize büyük sıkıntıları da yaşatıyor olabilir fakat unutmamalıyız ki tüm peygamberler iyi ve temiz olanı seçmek ve bu seçimlerin arkasında duran insan olarak bize örnek olarak gönderilmişlerdir.
Ayrıca her daim arınmamız için çeşitli yol ve yöntemler sunan mushafa sahip olan bizlerin bu arınma ve temizlenme serüveninde “iyi ve temiz olma şartını yok sayarak” arınacağımızı düşünemeyiz.
O yüzden iyi ve temiz olanı seçmek zorundayızdır.
Ve ayette geçen hakka tecavüz etmeme ve hatta “bir insana olan kızgınlığımızın bizi şerre ve haksızlığa yönlendirmemesi” gerektiği gibi toplumsal temizlik ve iyilik için gerekli olan davranış tarzlarına dikkat çekilmesi iyi ve temiz olan tercihinin yiyecek ve içecek şeklinde bir kısır algılamadan öte bir durum olduğunu gösterir.
İyi ve temiz olan seçimlerimizle toplumsal temizliğin ve iyiliğinde kapısını açmış oluruz.
Ve açtığımız bu kapıdan ilerlerken toplumu tekrardan Allah’ın istediği iyi ve temiz olan değerlerle inşa edenlerden olma şerefi ile cennete talip olacağızdır.
Ayetlerin devamı yine fıkıh bilgisi ile devam eder.
4- Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: “Bütün temiz şeyler size helal kılındı.” Allah’ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah’ın adını anarak- yiyin. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
5- Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü’minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.
6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
Devam eden fıkıh bilgisi yine ruhu, kalbi terbiye edecek öğüt ve hatta emirler ile desteklenir.
Çünkü yiyecek ve içecekte iyi ve temiz olandan yana tercihini kullanırken davranış ruh ve bilinç boyutunda hassasiyetlerimizi yitirirsek yanlış yoldayızdır.
Bu yanlış yol toplumun geneline sirayet ettiğinde temiz ve iyi olan bir toplumun inşası da güçleşir.
İslam kuru bir fıkıh bilgisi ve fetvası üzerinden insanların üzerine hükmetmez.
İnsanların ruh ve davranış bilinç boyutunda yaşadıkları İslam bilgisi üzerinden insanları feth eder.
Ve onlara cenneti müjdeler.
Cehennemden sakındırır.
Eğer İslam bizi feth etmiyorsa “hacı, hoca, çok dindar” ama” nefret, öfke kin ve kabalık” yüklü insanlar olacağımız aşikardır.
Böyle bir hacılık hocalık ne bizi nede toplumu mutlu etmez.
Mushafın genel özelliği nasıl yaşamamız gerektiğini gösteren yol haritasını bize sunmasıdır.
Ve sunduğu bu yol haritasında tavsiye ve emir arasında dengeli bir hal ile insanı terbiye etmesidir.
O yüzden iyi ve temiz olan bir bütün olarak düşünülmeli ve bu bütünlük üzerinden hayatlarımızın en ince ayrıntısında dahi “iyi ve temiz olanı seçme” durumunda olduğumuzu unutmadan yolumuza devam etmeliyiz.
Bir yanıt yazın