Helal Yaşam Rehberi

Radyo GİMDES

BİR 21. YY. KOMEDYASI

Sümeyye BURAK, BURSAimages9FQMG8Y5

Tarih  tekerrürü  sever.Tarihin  işidir  tekerrür  etmek, bu  denklemde  insanın  işi  de  yanılmak.Nisyandan  gelir  ya  insan  yine  yanıldı ve tarih  yine  tekerrür  etti. Fakat  bu  sefer  savaşlar, barışlar, gizli  ittifaklar, karanlık  odaklar  değildi tekrar   eden.  İnsanın  kendisine  yaptığını  kimsenin   kimsenin  yapmamasıydı.

İnsanın  kendisine  yaptığını  cümle  alem  birleşse  yapamaz  demiş  atalarımız.Kendi ellerimizle   kendimize, geleceğimize,   dünyamıza  ve ukbamıza neler ettiğimize bir bakalım.

Gündemi  takip etmek  için ara  sıra  açtığımız  televizyonda  bazen   gıdalarla  alakalı  programlara  takılıp  kalıyoruz. Öyle  programlar  oluyor  ki  izlerken  insan kendini tutamıyor,  bir  komedya  bir  21 yy.  komedyası  bu. Bir  check-up  değil,   bu  bir  stend-up. Bir  check-up  olsa  diyeceğim  ki  hadi  tazeleniyoruz, sorunlar nerede  bulup  çıkartıyoruz, üzülerek  söylüyorum  ki  sahneleyeni  belirsiz  bir  stend-up. İbişi  belirsiz  bir  orta  oyunu  bu…

Geçenlerde  kadın  programlarının  birinde  üç dört   konuk  vardı.   Hepsi de  alanında neler yaptıklarını  ballandıra  ballandıra  anlatıyor;  insanların  artık  beslenmek  için  bir  diyetisyene, bir  beslenme uzmanına, bir  yaşam  koçuna  ihtiyaç  duyduklarından  dem  vuruyorlardı.  Matematik  şimdi  işimize  yaramıştı:  Kibrit kutusu kadar peynir, iki  dilim  ekmek,  dörtte üç   salata,  bir  porsiyon  meyve;  yenilebilir  kivi ile ananası karıştırırsan şöyle  olur, ton  balığı  yeşil  salataya  çok  yakışır  vs.   vs.  Bilindik  sosyetik  argümanlar. Ademoğlunun  en  basit  güdülerinden  biri  olan  yeme  içme  güdüsü  beş  bilinmeyenli  denkleme  dönüşmüş,   bir kaos  halini  almıştı.Oysaki  Müslüman  ademin  yeme  içme  kültüründe  kulluk  yapmak , sorumluluklarını  yerine  getirebilmek  için  acıkınca  evde  ne  varsa  (helal)  makul  oranda  yenilir, komşusu  açken  paylaşılır, globalleşip  küçük  bir  köy  halini  alan  dünyada  uzaktaki  yetimler  de  unutulmaz  onlara da  bir  lokma  da  olsa  ekmek  uzatılır  ve  gündelik  işlere dönülürdü.

Yirmi  dakikalık  bir  karın  doyurma  işinin  nasıl  bir  sektör  haline  geldiğini  ibretle  izlemekteyiz.Programa  dönecek  olursak   kadınlardan  birisi  işi  o  kadar  abartmıştı  ki  işin  içine doktor  ekibiyle  girdiğini  anlatıyordu.Üç  kadından  ayrı  bir  de  erkek  bir  doktor  vardı: Bu  beyefendi  dayanamadı,   altı  üstü  yirmi  dakikalık  bir  yemek  işini  ne  hale  geldiğini  hatırlatacak  oldu,  programa  sonradan  dahil  olanlardan  biri  sizin  mesleğiniz  ne  diye  çıkıştı. Beyefendi yanılmıyorsam profesördü,  hekimim  diyemedi.  ‘’Ben  sıradan  bir  vatandaşım.’’  dedi,  tepki  olarak. Kadınlar  göz  ucuyla  ‘’ hıııı ’’  diyerek  ne  kadar  iyi  bir  yaşam  koçu olduklarını  kanıtlamaya  devam  ettiler.

Yaşam  koçu… Takıldığım  yer  burasıydı.Bir 21. yy.  argümanı.  Çok  sıcak  gelmedi  bu  kelime, fazlaca  maddiyat  kokuyordu  düşünce  dünyamda.  Bu  kelimenin  en  fazla  hak  edeni;  yemesi,      içmesi, oturması  kalkması  en  güzel  örnek  olan  ‘’Allah’ın  Rasulü’’ydü… Bir  kaç  sene  evvel  Muğla’ya  Koreli  bir  doktor  gelmişti  muhtelif  ağrılara  bakıyor  tıp  litaratürüne   göre   manuel  tedavi  ( el  ile  tedavi ) ile  şifa  reçeteleri  sunuyordu. Kadınlardan  biri  masaya  uzanmış;  malum,  kadınların  bir  zamandan  sonra  kiloları  ortak sorunları. Doktor  kadının  durumunu  görünce  yarım  ağız  bir  Türkçe  ile  “Oyy  oyy   oyy,   siz  Müslümanlar  peygamberi  çok  seviyoruz  diyorsunuz   ama  onun  söylediklerini  yapmıyorsunuz. Az   yiyin, az  uyuyun , az  konuşun  diyor,  çok  yiyor, çok  uyuyorsunuz.’’  demişti.  Çok  yiyor, çok  uyuyorsunuz…  İşte    Tırmizi’den nakil bir hadis: ‘’ Ademoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Oysaki  ademoğlu için belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir.Şayet  mutlaka yemesi gerekiyorsa  o  zaman  midesinin  üçte birini  yemek,  üçte birini  su, üçte birini   nefes için  ayırsın.’’

Bazılarımız  için  sünnet-i  resullullah  yemeğe  tuzla  ve  besmele   ile  başlamak, sağ  elle  yemek  yemeden  öte  gitmiyor. Ne entersandır: Bir  sevgi  bu  kadar  çok  dillendirilip  bu  kadar  az  gösterilsin.

Aslında  bir  çoğumuzun  (ben  de  dahil)  tıkandığı  yer  müsebbibinin ‘’ modernizm’’  olduğu yaşam tarzı.  Elektiriğin icadıyla  daha uzun  akabinde  erken  yatılamayan geceler,   buna  bağlı  olarak  erken  kalkılamayan sabahlar, üzerine doğdurulan güneşler peşi  sıra  bereketsiz  zamanlar… Modern  hayat  dayatmasından bu yana (modern  hayat  öyle  zengin  işi  olarak  algılanmasın ) artık  hepimiz  onun  bir  parçasıyız ve  bir tepe taklaklığın tam ortasındayız.  Damarlarlarımıza  zerk edilmeye çalışılan bu modern hayat   aldatmacasına  vücudumuz dirense de biz zorla  onu  içimize   sokmaya  onunla  entegre olmaya  doğrusu   pek bi meraklıyız.   İçi  boş  şeylerle  doldurulan  boş  vakitler,   iphone 3’ler,  Müslüman’ın yaşam tarzına uymayan mimaride  evler,  tesettürden yoksun tesettür giyimler,  tak tak topuklu ayakkabılar,ümmetten bîhaber Müslümanlar,  son trend süslümanlar, feyste  şehla bakışlı  rötüşlü

fotoğraflı mümineler,   lezzet peşinde koşan Müslüman erkekler,  modern   mabed bankalar,  faiz yiyen hacılar, şüpheli gıdalardan habersiz  hocalar, kırmızı kıpkırmızı  başörtülü  kuran kurs hocaları vs. vs.  Eskiden yatsıyı  kılıp  yatarken, şimdi internetin  televizyonun  başında  birlere  ikilere  kadar  oturuyor, sabah da  uykudan  gözümüzü  açamıyoruz.  Sakata  gelen  sabah  namazları, kaçırılan  meletonin  hormonları, bereketsiz  zamanlar, kırk günlük  sulu  yolum  tavuklar,  hibrit  tohumlar,  genetiği  değiştirilmiş  meyve  ve  sebzeler;  tabii ki  üç  beyaz:  tuz, şeker, sisteinli (saç kılı) unlar, balkon  göbekler  hep  bu   tepetaklaklığın  eseri.

Sünnet-i  Rasullullahı  hayatımızdan  çıkardığımızdan  beri  bu  tepetaklaklık  en çok da mümin  ve  müminleri   alaşağı  etti  ne  yazık  ki. Nasıl  bir  formül  bulunur;  çocuklar, gençler, kadınlar, erkekler  fıtrata;   moderncilerin  deyimiyle  vücudun  bioritmine  nasıl  döndürülür  hiçbir  fikrim  yok… Bildiğim  tek  şey   iki nimet vardır ki insanlar  onda yanılmıştır:sıhhat   ve boş vakit.

İşe mazeret üretmeden  gerçekten sevmek,  gerçekten dinlemek ve gerçekten uygulamakla  başlamak  gerekiyor galiba. Koreli doktora gelince tomarla para verip tedavi olanlar  fiziki anlamda bir fayda görememişti.Fiziki anlamda  faydalanılmasa da  manevi  anlamda fayda görülmüştü. Koreli doktor sorunlarımızın ilk kaynağına atıfta bulunmuştu. Sorunun başı  yanlış   ‘’yaşam koçu’’ seçmekti.  Tıbbı   nebevinin yazarı,  insanların en şereflisi  Hz. Muhammed  Mustafa   varken  tomarla para verip başka yaşam koçu aramaya bilmem luzum var mıydı…

Gerçekten  dinleyenlerden olma duasıyla, vesselam…

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.