Helal Yaşam Rehberi

Radyo GİMDES

İSTİSMAR

“De ki : “Bana vahyolunanlar arasında, yiyen bir kimsenin yiyeceği içinde (sizin haram dediklerinizden böyle) haram untitlededilmiş bir şey bulamıyorum. Yalnız gerek ölü, gerek dökülen kan, gerek domuz eti –ki bu, şüphesiz bir haramdır-, yahut Allah’ dan başkası adına boğazlanmış bir fısk olmak müstesnadır. (Bunlar haramdır. Bununla beraber) kim bunlardan bir şeyi yemeye muztar kalırsa (kendisi gibi zaruret halindeki bir kimseye) tecavüz etmemek ve (zaruret miktarını aşmamak üzere (yiyebilir). Çünkü Rabbin çok yargılayıcı ve esirgeyicidir.” (En’am Süresi– Ayet 145)
En’am suresi 145 okunduğunda anlamak için tefsirler ve mealler karıştırıldığınızda karşınıza çıkan anahtar kelimeleri ve ana fikri alt alta sıralayarak başlarsak eğer şu tablo çıkar karşımıza; Kim çaresiz kalırsa, Başkasının hakkına tecavüz etmemek, Ve zaruret miktarını aşmamak, İstismar etmemek, Aç gözlüce davranmamak, Zaruri ihtiyacını karşılamak. Bu anahtar kelimeler üzerinden gidersek görürüz ki bize ve bizim hayatımızın dünya kısmına zorluk dilenmemiş kolaylıklar dilenmiştir.

Burada tek dikkat etmemiz gereken sınırı ve çizgiyi çizenin Yaratanımız olduğu, terbiye edenin Rab olması sebebiyle, kendi kafamızdan sınırlar ve çizgiler koyamayacağımız koyamadığımız gibi konulan sınırlar ve çizgileri de İSTİSMAR etmememiz gerektiği. İstismar etmedikten ve şeytanı kendimize dost edinmedikten sonra sınırlar ve çizgiler doğrultusunda Peygamberimize gelen emirle muhatabızdır.
“(Ey Rasûlüm) de ki: Bana vahy olunan Kuranda, yemek isteyenler için, yiyecekleri arasında Leş, Akıtılmış kan, Allah adına kesilmeyen hayvan, Domuz eti. Başka haram bir şey görmüyorum.” (En’am 145)

Kuranın diğer surelerindeki ayetlerde (Bakara 173, Maide 3, Nahl suresi 115) yapılan açıklamalara ek olarak bu ayette kanın mahiyeti açıklanmış emirde değişiklik olmamıştır. Emirin niteliğinde bir değişiklik yok. Sadece nicelikte daha teferruatlı açıklamalar vardır. “Öldürülen hayvanların “ölü” sayılması gerektiğini gösteren açıklama” Bu ayet; Nahl 115,
“ Allah size sadece leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkasının adı anıla(rak boğazlanan hayva)nı yasaklamıştır; fakat zorunluluk durumuna düşen kimse, aşırı gidip ihtiyacının ötesine geçmemek şartıyla bu yasaklamanın dışındadır; çünkü Allah, şüphesiz çok acıyan, esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.”
Maide3,
“Ölü eti, kan ve domuz eti ve üstünde Allahtan başkasının anıldığı hayvanlar ve boğulan, dövülerek öldürülen veya düşerek ölen veya derisi yüzülerek öldürülen veya vahşi bir hayvan tarafından parçalanan hayvanlar, canlı iken (bizzat) kestikleriniz hariç, size yasaklanmıştır ve putperest sunaklarında kesilenler (de yasaktır). Kehanet yoluyla gelecekte sizi neyin beklediğini öğrenmeye çalışmanız da (yasaklanmıştır): Bu günahkarca bir davranıştır. Bugün hakikati inkara şartlanmış olanlar, sizin dininiz(i terk edeceğiniz)den artık ümitlerini tamamen kestiler: Öyleyse, onlardan korkmayın, yalnız Benden korkun!. Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, nimetlerimin tamamını size bahşettim ve Bana teslimiyeti sizin dininiz olarak belirledim. Günaha eğiliminden değil de hayati bir zaruret sonucu (yasak şeylere) sürüklenenlere gelince, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.”
Bakara 173,
“O, size yalnız leşi, kanı, domuz etini ve üzerinde Allah’ın adından başka bir adın anıldığı şeyi yasakladı. Ama kim onlara mecbur kalırsa -bir arzu ve iştah duymamak ve zaruri ihtiyacının üstüne çıkmamak şartıyla- günaha girmiş olmaz: çünkü, unutmayın, Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. ”
Birlikte okunur. Fıkıh açıklamasına baktığımızda ise ölen ve öldürülen hayvanlar konusunda teferruatlı açıklamalar mevcuttur. Başkasının hakkına tecavüz etmeden zaruri ihtiyacını karşılamak esastır.
Biz fakih olmadığımız ve ilmihal bilgisi için bu ayetleri öğrenmediğimiz için okumamızda sanırım en çok zaruret ve başkasının hakkına tecavüz etmemek kısmına dikkat kesildik.
Nefis her daim terbiyeye muhtaçtır.
Ve haddi aşmaya meyillidir.
Kulunu yaratan Rabbi onun bu halini bildiğinden ona rehber olacak püf noktalarını ayetlerde veriyor. Ve Rahmetiyle çaresiz kaldığımız durumlarda bizim önümüzü açıyor. Bu açışta dahi bizi, açgözlülük etmemek, haddi aşmamak şartıyla bağlıyor. Bize çaresiz kaldığımız durumlarda dahi izlememiz gerektiği güzergâhı sunuyor. Burada tabii esas olan çaresizlik kısmıdır. “Çaresizlik algısı hali kişiden kişiye nefisten nefise değişebilecek bir durumdur.” diye zihnimden geçirirken; Bir mealin çevirisinde “bir kelime” dikkatimi çekti. “İstismar etmemek kaydıyla” Evet; hayatta çok önemlidir. İstismar etmemek. İnsan nefsi buna çok müsait. Biliriz ki; hepimiz sınırlarımızı ve şartlarımızı çok kolay istismar ederiz. Rabbimiz o yüzden olsa gerek bizi “istismar etmemek, başkalarının hakkına tecavüz etmemek ve açgözlü bir şekilde davranmamak” için tekrar tekrar uyarıyor. Rabbimizin emirlerini tavsiyelerini ve Peygamberimizin hallerini istismar edecek durumlara bulaşmadıkça bu 4 şey esas olmak üzere diğer yiyecekler helal statüde. Fıkhı açıklamalar fıkıh kitaplarında bayağı teferruatlı bir şekilde mevcut burada dikkat edici olan ise; Peygamberimizin sevdiği ve sevmediği şeylerde halimizin ne olması gerektiğidir. Direk Peygamberimiz tarafından bir yasaklama olmadığında onun iğrendiği ya da çok sevdiği yiyecekleri kendi şahsi tercihlerimizle ya tercih eder, Ya da etmeyiz. Başka bir dikkat çekici olan ise kültürel alışkanlıklarda özellikle yiyecek konusunda ayetle çelişmediği ve sünnete muhalif olmadığı müddetçe kişisel zevk ve ağız tadına bırakılmış olmasıdır.
Günümüz şartlarında üretim ve sağlığa uygunluk şartları da tercih edişte önemli bir etken olmak zorunda; Çünkü “kapitalist sistemin getirdiği dayatmalar” o kadar karışık bir hal aldı ki ürünü direk üreticiden alma imkanımız yok gibi çoğu ürün de işlenerek mutfağımıza ulaşıyor.
İşte bu yüzden helal ve haram konusunda bir hassasiyet geliştirmemiz şarttır.
Yalnız bu şartlar aranırken de Rabbimizin belirlediği sınırları kendimize ve nefsimize “zul” hale getirmemeliyiz.Bununla birlikte her daim hatırda tutmalıyız ki;
Nefis her daim haddi aşmaya ve açgözlü davranmaya meyil olduğu gibi Rabbim rızasını kazanmaya ve dahi Rabbine karşı isyana teşvik edecek her türlü desiselere karşı koyabilecek, nefsini terbiye edebilecek kapasite ve yetenekte yaratılmıştır. Bu yüzden kapasite ve yeteneklerimizi şerden yana kullanmamız aslında nefsimize “zulm etmemiz” Rabbimize de ihanet etmemiz anlamına gelmektedir.
Bunu kesinlikle hatırımızdan çıkarmadan nefsimizi terbiye etmeye devam edersek bilmeliyiz ki mümin kula hiçbir güç musallat olamaz.
Olmaya çalışsa da başarılı olamaz.
“Şeytan, Allah’ın izni olmadıkça müminlere hiçbir zarar veremez.”
(Mücadele. 10)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.